Finlandiya, bir önceki yüzyılda yokluk içinde kıvranırken, milli bir seferberlikle 50-60 yıl gibi kısa bir sürede bölgesinin ve dünyanın siyasi ve ekonomik açıdan ileri gelen devletlerinden biri haline geldi.
Beyaz zambak: Batı’da saflık, tevazu, çile, barış ve bereketi simgeliyor.
Kitabın Konusu: Fin halkının, silahla değil, çalışarak ve irade göstererek kazandığı bu zafer, Finlandiya uygarlık savaşının en temel önemi; toplumun her kesiminin verdiği bir kültür savaşı olması.
Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabında:
- halkın eğitilerek kültürel açıdan geliştirilmesi,
- taze güçlerin çalışma hayatına dâhil edilmesi ve
- toplumun eğitimli kesimlerinin halkın bilinçlenmesine hizmet için seferber edilmesi gerektiği üzerinde duruluyor.
Atatürk’ün isteğiyle Bulgarcadan Türkçeye çevrilmiş, 1928 yılında tüm eğitim kurumlarında ve askeriyede okutulmak üzere kitabın yayımlanması sağlanmış. Ülkemizde 1928’den günümüze kadar en çok çevrilen ve yayımlanan yabancı kitaplar arasına girmeyi başarmış. Hatta Kuran-ı Kerim’den sonra en çok okunan kitap haline gelmiş.
1960 yılında General Cemal Gürsel subayların dünya görüşünü ve eğitim seviyelerini değerlendirmek üzere bir anket yaptırmış. Ankette yer alan sorulardan birisi; “Sizi en çok etkileyen kitap hangisidir?” şeklinde sorulmuş, ankete katılan subayların büyük bir kısmı bu soruya,” Beyaz Zambaklar Ülkesinde” cevabını vermiş.
Grigory Petrov
Kitabın yazarı Petrov, 1868 yılında yoksul bir ailenin çocuğu olarak gözlerini açmış, sonra rahip olmuş. Aklı ve yüreği yoksul insanlar için çarpsa da soylular onu kendi çocuklarını eğitmesi için görevlendirmiş. Çarlık Sarayı’nda çalışmış ama “Doktor, sağlıklı olanlardan çok, hastalar için gereklidir” düşüncesiyle gözleri yoksulların barınaklarındaymış. Petrov’un en önemli özelliği hitabet becerisi, bağımsız ve açık fikirleri. Çok yönlü bir entelektüel olan Petrov’un temel derdi; “Rusya’yı kalkındırmak için neler yapılmalı?” sorusunun yanıtları.
XIX. yüzyılda Gogol, Dostoyevski ve Tolstoy gibi büyük yazarlar Rus halkının ruhunu anlamak, anlatmak ve aydınlatmak için çalışıyor. Petrov da tıpkı Dostoyevski gibi bir gazetede halkın durumunu ele alıp eleştiri yazıları yazıyor. Grigory Petrov diplomaları ile gurur duyan, kendilerini kültürlü insanlar sanan entelijensiyayı eleştiriyor ve küçümseyip durdukları halk için ne yaptıklarını soruyor. Onun bu durumdan kurtulmak için öğütlediği öğrenmek ve öğretmek.
Yazdıkları dine aykırı görülüyor. Tolstoy’a yakın olan fikirleri ve arkadaşlığı yüzünden kilise görevinden ve okuldaki derslerinden uzaklaştırılıyor. Çarlık dünyasına ters gelmeye başlıyor. Manastıra sürgüne gönderiliyor ama sürgünde gıyabında meclise vekil olarak halk tarafından seçiliyor. Kilise yönetimince anlaşılmayı beklerken aforoz edilip mahkemeye veriliyor. Yaşadığı kentlerden uzaklaştırılıyor. 20 yıl boyunca devlet işlerinde çalışması yasaklanıyor.
Ekim İhtilali’nden sonra birçok Rus aydını gibi Sovyet Rusya’sında istenmeyen ve yasak olan G. Petrov, vatanını terk etmek zorunda kalıyor.
G. Petrov, 1908 yılından itibaren Finlandiya’da ve Kırım’da ikamet etmiş. Ancak Kırım’da son anda yalınayak ve pijamasıyla yetişebildiği gemi onu Osmanlı topraklarına atmış, Bulgaristan doğumlu Türklerle Türkiye’ye göç etmiş; hayatı kurtulmuş ama sefaleti (İstanbul/Yeşilköy’de, Gelibolu’da) sürmüş. İltica eden Ruslar arasındaki bu değerli mücevherin farkına varan Yugoslavya krallığı ona sahip çıkmış. Belgrad Üniversitesi’nde profesör olmuş. Yaklaşık beş yıllık sürgün yaşamında hiç durmadan çalışmış ve özellikle Balkanlar’da adını duyurmayı başarmış. Işığını her koşulda halka taşımaya kararlı.
G.Petrov’un Bulgaristan’daki başarısı, Türkiye’ye göç eden Bulgaristan Türklerinin aydınları sayesinde ülkemize de taşınmış. Türk okuyucusunun yazarla ilk tanışması 1928 yılında olmuş. Üstelik aynı yıl 3 ayrı kitabı Bulgarcadan dilimize çevrilip basılmış. G.Petrov’un Türkiye’de tanıtılması konusunda en büyük katkısı olan A.H. Taner (1883-1956).
Yıllar önce gelip geçtiği Türkiye’de kitapları çok seviliyor. Ömrü yetseydi Finlandiya için kaleme aldığı kitabın bir benzerini de Türkiye için Atatürk mucizesi için de yazabileceği söyleniyor.
………………………………………………………..
Petrov’un kitabına konu ve model olarak neden Finlandiya’yı aldığı sorusunun cevabı iki nedene dayanıyor:
- Biri, Petrov’un Finlandiya’yı çok iyi tanıması, uzun süre bu ülkede yaşayıp her yanını gezmesi, Suomi de denilen bu ülkeye ve halkına karşı duyduğu samimi hayranlık, sıcaklık ve yakınlık duygusu.
- İkinci neden ise genelde Rus aydınları ve liberallerinin, Avrupa’nın modern, hukuka saygılı, özerk ve küçük devletlerinden ideal bir örnek olan Finlandiya’ya gıpta ile bakmaları. Bu sempati ve hayranlıkta Fin ve Rus ilişkilerinin karmaşık serüveninin de katkısı vardır muhakkak. Finlandiya, 600 yıl İsveç egemenliğinde yaşamış bir ülke. Sonra 1809 yılında Rusya’ya bağlı küçük bir özerk bölge oluyor. Eski İsveç döneminden kalma anayasaya ve kendi kendini yönetme hakkına sahip olduğu için yine kendi çabasıyla yasalara ve hukuka saygılı, kültürlü ve düzenli bir devlet haline geliyor.
Ama Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasının ardından Petrov’un Finlandiya’yı terk etmesine neden olan ve aradan geçen 10 yıllık dönemde yaşanan çalkantılı ve trajik olayların Petrov’un hafızasından silinmiş olabileceği varsayılarak, kitabın büyük bir bölümünde, aslında bir ütopya ülkeden bahsedildiği şeklinde yorumlanır.
Yani kitapta yazan her şey gerçeğe dayanmıyor. G. Petrov’un ilk çevirmeni A.H. Taner de bunu bildiği için, 1951’de basılan kitabın önsözünde okuyucuya şu bilgiyi veriyor: “Bu kitap ne bir romandır, ne de bir tarihtir. Avrupa’nın bir bayındırlık yeri haline nasıl getirildiğini ve bu memleket halkının çalışmalarının diğer memleketler için nasıl bir örnek olabileceğini anlatmaktadır.”
Mustafa Kemal Atatürk, Finlandiya’da yapılanların, aynı koşullardaki Türkiye’de yapılanlara çok benzediğini görmüş ve çok heyecanlanmış. Turgut Özakman Cumhuriyet adlı eserinde Atatürk’ün bu kitabı okuduğunda çoktan devrimleri yaşama geçirdiğinden bahsediyor. Bu kitabı okuduktan sonra Atatürk heyecanlanmış olmalı ki buradaki mücadeleden etkilenmiş ve geliştirdiği birçok projede bunlardan yararlanmış.
Türkiye açısından kitabın kıymeti, Türk Milleti olarak nasıl göründüğümüzü ve geleceğimizin nasıl olacağını anlayabilmemizi sağlamasından geliyor.
Atatürk’ün okuduğu bu kitapta en çok etkilendiği konular;
- insanların verdiği emek ve çalışma,
- yeni bir devlet kurma ideali,
- milli bir dil ve tarih yaratma çabası,
- herkesin ülkesini düşünerek kültürel bir savaşın verilmesi,
- çevre bilincinin kazandırılması,
- kadın haklarına önem verilmesi,
- aydınların halka inerek halka yol göstermesi,
- köyün aydınlatılması,
- akla ve bilime dayalı öğretmenlerin yetiştirilerek eğitim seferberliğinin başlatılması gibi konular olmuş.
Mustafa Kemal, ülkenin bağımsızlık savaşı ile birlikte kalkındırılması için eğitimi temel mücadele alanı olarak ele almış; bunun en önemli yolu olarak da öğretmenleri ve aydın sınıfları bu mücadeleye katmış.
Türk çağdaşlaşma hareketi hem ulusal hem evrensel karakterde bir gelişme.
Türkiye’de uygulanan reformları destekleyen aydın sınıf, kitabı büyük bir coşkuyla genç Cumhuriyetin inşasında göz önünde bulundurulması gereken bir model olarak benimsiyor. Aydın sınıfın önünde duran en önemli sorunlardan biri, yeni eğitim sistemini hayata geçirerek halkı karanlık cehaletten kurtarmak. Bu nedenle Türk aydınları, özellikle Johan Wilhelm Snelman’ın faaliyetine ve Fin ordusu mensuplarının halkın eğitilmesi konusundaki katkılarına hayran. Eser, onlara güç veriyor ve hayallerini gerçeğe dönüştürebilecekleri konusundaki güvenini arttırıyor.
Milli Talim ve Terbiye Reisi Mehmet Emin Erişirgil, Hayat dergisinin 74 sayısında basılan yazısında Beyaz Zambaklar Memleketinde(Finlandiya) hakkında şunları ifade etmekte: “…Elimde olsa Haydarpaşa – Ankara arasında seyahat eyleyen her bir yolcunun eline bu kitabı verir, bu eseri okuttururken bir taraftan da civarda toprak yığınından ibaret olan köylere baktırırdım… birtakım köylerde daha senelerce muallim bulundurmak imkanını elde edemeyeceğiz. Onun için köylülerimizin ekserisi ilk ve hakiki terbiyesini kışlada alacaktır. Finlerin kışlalarına soktukları ruh aynen bizim emellerimizi de hulâsa ediyor.”
- Gelecekle ilgili atılımlarda ülkelerin geçmişine bakılırsa, her ülkenin kendi koşulları içinde gerçekleşen bu gelişmelerin ateşi genelde bir kişinin yaktığı kıvılcımla oluşuyor. Bunlara kıvılcım kişilik dense yanlış olmaz. Atatürk gibi. Finlandiya da kuzey ülkeleri arasında yıllar boyu esaret ve sömürü içinde kalmış. Ama Snelman Finlandiya’daki gelişmenin fitilini ateşleyen kişi olmuş.
Finlandiya’da tüm kesimler Snelman ile birlikte bir bütün halinde çalışıyor. Askeri olarak güçsüz olsa bile kültürel olarak örnek bir ülke ortaya çıkıyor.
Sonuçta “Beyaz Zambaklar Ülkesinde”nin esas karakteri Snelman, gerçek Yuhanna Snelman’a benziyor mu bu tartışılabilir ama belki de bu Petrov’un kendisidir.
Johan Wilhelm Snelman (1806-1881), bir filozof, gazeteci-yazar ve devlet adamı. Hegel uzmanı. 1856-1863 yılları arasında Felsefe alanında profesör olarak çalışan Snelman, 1840-1860 yıllarında Fin ve İsveç dillerinde birçok gazete çıkartmış. Snellman’ın büyük başarısı dil politikası. Snellman’ın felsefesine göre, Fin ulusunun ulus olarak gelişmesi sadece Fin dili ile mümkün olurdu. 1863-1868 dönemi senatörlüğü sırasında Fincenin İsveççeyle aynı değerde olduğunu öngören bir kararın çıkmasını sağlamış. Fincenin Finlandiya’nın resmi dili ilan edilmesi (1963), Fin para biriminin çıkması (1865) konusundaki katkıları tartışılmaz. Finlandiya’nın felsefi ve toplumsal fikirlerinin oluşması konusundaki rolü çok büyük.
- Snellman hızlı toplumsal değişim için değil, öncelikle elit kesimin dil değişimi için baskı yapıyordu. Snelman’ın dayatması sayesinde Hegelci millî ruh düşüncesi 1840’lardan başlayarak – çağdaşlarının direnmesine karşın – Fin ulusçuluğunun fikir temelini oluşturmuş.
1831’de Sneman’ın içinde olduğu “Fin Edebiyat Derneği” kurulmuş. Fin tarihinde önemli yeri olan “Kalevala Destanı”nı uzun yıllar boyu taşrada gezerek toplamışlar. Bu destan Tolkien’in “Yüzüklerin Efendisi’ni yazarken ilham aldığı Fin ulusal destanı. Derneğin temel amacı, Fin dilinin edebi kullanımını yaygınlaştırmak. Çünkü Fin yazı dili yaratılmış, ama hemen hemen hiç kullanılmıyormuş.
Kitapta adı geçen karakterler de her ne kadar gerçekmiş görünse de kurgusal. Örneğin:
- Snelman. Finlandiya tarihinde ve Fin ulusal devletinin biçimlenmesinde çok büyük katkıları olan ve Finlilerin adeta bir halk kahramanı olan Johan Wilhelm Snelman’ı ve mücadelesini kendi düşünce ve mücadelesiyle özdeşleştiren Petrov, hayali bir karakter olarak Snelman’ı kitabının asıl ve gözlemci-anlatıcı karakterlerinden biri yapıyor. Petrov’un neden Snelman’la kendini özdeşleştirdiğini ve onu temel yaşam mimarlarından biri olarak gördüğünü, Snelman’ın mücadele içinde geçen yaşamından aktarılan, Helsinki Üniversitesi’ndeki doçentlik görevinden uzaklaştırılmasının ardından söylediği şu sözleri bu sıcak ve ilkesel özdeşlemeyi kanıtlamaktadır: “Ülkemizdeki eğitimli kesim (bu ifadeyle Snelman İsveçli elit tabakayı kastetmektedir) halkın okumamış kısmının (Finler) manevi ve fiziki açıdan gelişmesi konusunda az bile olsa ilgi göstermemektedir. Etrafında gördüğün yönetici konumundaki kişiler arasında halkın fakirliğinden etkilenen ve bunu dert edinen birisini görebiliyor musun? Bu insanların halk arasından çıkması lazım. Finlandiya zorla hiçbir şey elde edemez, onun tek kurtuluşu eğitimdir.”
- Petrov’un kitabında sözü edilen yaşam mimarlarından tüccar Yarvinen, yaptıklarından pişmanlık duyan Karokep, papaz Mcdonald ve bir köy doktoru gibi karakterlerin de gerçekle birebir örtüşmeyen, kurgusal kişilikler olduğu saptanmış.
Böylece kitapta Petrov’un hayal gücü, kurgu dünyası ile gerçekler iç içe geçmiş, Fin tarihinin gerçek çizgileri belirsizleşmiş ve bataklıklar ülkesinden beyaz zambaklar ülkesine dönüşen Finlandiya, yaşam mimarları sayesinde bir ütopik ülkeye dönüşmüş.
Petrov’un bu kitabı yazmaktaki asıl amacı: kitapta sözü edilen hikâyeler aracılığıyla, yüreği yurt ve halk sevgisi ile dolu, temiz ve aydın insanların ülkelerinin kalkınması için nasıl özveriyle çalıştıklarını anlatmaktır. Finlandiya’nın tek çaresi ise eğitimle kalkınmak.
Finlandiya’nın bunu başarabildiğini, PİSA testlerinde hep önlerde yer almasından da çıkarabiliriz. Bugün de Finlandiya eğitim sistemi, eğitimde öncü. Dünyanın en başarılı eğitim sistemleri arasında yer alıyor. Finlandiya, eğitimde rekabet etmeyi değil, kaynakları, uzmanlıkları, fikirleri paylaşmayı ve iş birliğini teşvik ediyor.
Beyin göçünün gençler tarafından adeta zorunluluk haline geldiği şu günlerde, yaşam mimarlığının ne demek olduğunu bize içtenlikle anlatan Petrov’u ve Beyaz Zambaklar Ülkesi’ni yine yeniden gündeme getirmeliyiz belki de.
Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabında yazılanları da günümüz için, “Yaratıcı Öğrenciler” (Ken Robinson) kitabı ile desteklemek yararlı olabilir.
KAYNAKLAR
Ertan Zengin, “DİDAKTİK VE ÜTOPİK BİR ROMAN: TOPRAK UYANIRSA”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 25(1), 23-30.
Hüseyin Ersoy, “İLHAM VERİCİ LİDERLİK VE ATATÜRK’ÜN İLHAM VERİCİ LİDERLİK ÖZELLİKLERI”, EUROASIA JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES & HUMANITIES, 9(28), 2022, 25-37.
Nurgül Özdemir, “F. M. Dostoyevski’nin Gözünden Rus Halkı: Bir Yazarın Günlüğü”, Hece Dergisi, 26(301), 2022, 124-138.
Nurhan Tekerek, “Bir Varmış Hep Yokmuş: Yıllar Sonra Bir Ütopyayı Yinelemek… Beyaz Zambaklar Ülkesine Yolculuk”, Patika, Sayı 104, 2019, 9-13.
Pınar Özel, “2015 PİSA Sonuçlarının Yorumlanması ve Finlandiya-Türkiye Eğitim Sistemlerinin Kıyaslanması”, International Journal of Innovative Approaches in Education, 2018, 2(2), 57-66.
Sevil İrevanlı, “SUOMİ’DE ÖZERKLİKTEN ULUS DEVLETE GİDEN YOLDA J. V. SNELLMAN”, Zeitschrift für die Welt der Türken, 2021, 13(3), 323-336.
Seyithan Altaş, “SNELMAN’IN “BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİ” İLE TÜRK DEVRİMİNİN AYDINLANMA YÜZÜ: BİR KARŞILAŞTIRMA”, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 5, 2017, 155-175.
Yaşar Öztürk “Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Grigory Petrov”, Varlık Dergisi, Eylül 2017, 103.
Zeynep Zafer, “Rus Yazarı Grigoriy Petrov’un Sürgün Dönemi Eserleri”, Karadeniz Araştırmaları, Cilt: 6, Sayı: 23, Güz 2009, 141-155.
Gerçek insanlar